Rehberleriniz eşliğinde ilkin Ayasofya Müzesi, Süleymaniye Camii, Topkapı Sarayı gibi İstanbul’unsembolü olmuş şahaneleri gezecek, tekneyle Boğaz Turu yaparken iki kıtanın arasında tatlıhayallere dalarak, Üsküdar’dan karşı kıyıya el sallayacaksınız. Anadolu yollarına düşerken Ankara’nın taşına bakacak, Tuz Gölü’nde uçsuz bucaksızlık duygusunu yaşayacak, yol boyu buralardan kuşların uçup kervanların geçtiğine şahit olacak ve birden kendinizi Kapadokya denilen perili bir gezegenin ortasında bulacaksınız.
Bu kitabı, yıllarını otobüslerde, uçaklarda, otellerde, genellikle evlerinden uzaklarda bir yerlerde geçirmiş olan “rehberler” yazdı. İsimsiz, ünvansız, rütbesiz, sayesinde çok güzel bir tur geçirilse bile bir ay sonra unutulacaklarından belki de cisimsiz rehberler… Aslında hiç abartmaksızın, rehber değil midir özünde bir peygamber, bir devler başkanı, bir komutan, bir genel müdür, bir başhekim ya da bir teknik direktör!? Nedense bu makamlar önünde saygıyla eğilir insanlar, kim olduklarına pek bakmaksızın çoğu zaman. Oysa rehber yani bildiğimiz turist rehberi bu saygıyı hakedebilmek için büyük bir çaba göstermek durumundadır daima. Ne de olsa, tatildeki insan daha bir başı bozuktur, içi kıpır kıpırdır, kulakları da tatile çıkmıştır, ruhu yaramazlık peşindedir ve bütün sene çalışmış olmanın en güzel mükafatı olduğundan tatil, hiçbir tahakküme tahammülü yoktur. Zaten rehberlik dediğin de nedir ki, herkesin yapabileceği, işsiz güçsüz takımının, biraz yabancı dille ve de uyduruk bilgilerle kıvırabileceği, meslek olduğu kesinlikle şüpheli hobi türü bir faaliyet… Anneannemin dediği gibi, “oh ne güzel, hep gezip duruyosunuz valla!”. Koca yıl iş hayatının acılarını çekmiş ve de emeklerinin karşılığı olarak bu tatili haketmiş olan turist bu rehberi mi dinleyecektir şimdi? Dolayısıyla gerçekten zordur rehberin işi, her konuda bilgisinin tam olması zorunludur, cevabını bilemeyeceği soru olmamalıdır, bir problem çözme makinesi gibi her derde deva olmasını bilmelidir, bunları yaparken de insan psikolojisinden çok iyi anlamalıdır, bazen çok bilmek de iyi değildir çünkü… Yazının başında sıraladığım makamdakiler, peşindekilere ün, şan, güç ve para vaad ederlerken, rehber grubunu herşeyden önce mutlu etmek zorundadır ne olursa olsun çünkü rehberi takip edenler üstüne üstlük bir de para ödemişlerdir mutlu olabilmek için. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi hayatın tatil bölümü de çok kısadır. Az zamanda çok şey ister genellikle tatilciler, sihirbaz olmasını talep ederler bazen rehberlerinden. Anlayacağınız değeri pek bilinmese de çok zor bir meslektir rehberlik, insanlarla uğraşmak hem de sadece ve sadece mutluluğa endeksli insanlarla…
Bu kitapta, İstanbul ve Kapadokya’yı senelerdir büyük bir özveri ve sevgiyle turistlerine gezdiren yüzlerce rehberden 16’sını, kendi tarz ve bakış açılarıyla, bu iki bölgedeki önemli yerleri sizlere anlatırlarken bulacaksınız. Hepsi de birbirinden değerli, bilgi ve insanlıklarıyla kendilerini kanıtlamış, mesleklerinin erbabı olan bu rehberleri yazarlık yönleriyle tanıyacaksınız. Kitabı sadece okumaktan ziyade, biraz da dinlemeniz daha büyük bir zevk almanızı sağlayacaktır. Yazıdan yazıya anlatımlar anlatanın karakteriyle ilintili olarak değişkenlik gösterebilir, ama hepsi de, rehberlik mesleğinin en önemli unsurlarından biri olan konuşmacılık (ya da hatiplik diyelim) özelliklerini yazıya dökerken kendinizi sanki gezmedeymiş gibi hissetmenizi istediler. İşte bu nedenledir ki, İstanbul’la Kapadokya arasında hoş bir köprü kuran bu kitabı okurken dinlemeyi de ihmal etmemek lazım…
Önsöz – Ahmet Faik Özbilge
İstanbul’un Kısa Tarihi – Ahmet Faik Özbilge
Topkapı Sarayı ve Haremi – Ozan Tuncer
Ayasofya Müzesi– Murat Yankı
Yerebatan Sarayı – Uğur Aşgel
Sultanahmet Camii– Hale Ateş Aşgel
Hipodrom’daki Alman Çeşmesi – Turgay Tuna
Çemberlitaş – Ahmet Faik Özbilge
Çarşılar Hanlar – Saadet Özen
Süleymaniye – Halit Bozabalı
Haliç’in Kadim Semtleri: Fener Balat – Ahmet Faik Özbilge
Kariye Müzesi Mozaikleri – Oktay Ulus
Surlar – Can Biricik
Pierre Loti’nin İzinde – Ahmet Faik Özbilge
Babam ve Köprüler – Ahmet Faik Özbilge
Pera – Saadet Özen
Galata Kulesi’nden Bakarken – Ahmet Faik Özbilge
Boğaziçi – Burhan Dursun
Üsküdar’ı Gezerseniz – Egemen Demircioğlu
İstanbul Mutfağından – Ahmet Faik Özbilge
Ankara – Emel Şıklaroğlu
Anadolu Medeniyetleri Müzesi: Çatalhöyük – Egemen Demircioğlu
Tuz Gölü – Ahmet Faik Özbilge
Kervansaraylar – Rüya Akkar
Kapadokya’ya Genel Bakış – Gökalp Öztürk
Peribacaları Diyarında Treeking – Turgay Tuna
Göreme Açıkhava Müzesi – Murat Yankı
Yeraltı Şehirleri – Ahmet Faik Özbilge
Kapadokya’da Şarapçılık – Murat Yankı
Zelve’de Kaybolan Rehber – Ahmet Faik Özbilge
Soğanlı’nın Bebekleri – Turgay Tuna
Ihlara Vadisi – Timur Ulutin
Kuzu Geceleri – Halit Bozabalı
Kapadokya Mutfağı – Murat Yankı
Kapadokya Semalarında Balon Keyfi – Turgay Tuna
Kaynaklar
- Tanıtım Yazısı
-
Rehberleriniz eşliğinde ilkin Ayasofya Müzesi, Süleymaniye Camii, Topkapı Sarayı gibi İstanbul’unsembolü olmuş şahaneleri gezecek, tekneyle Boğaz Turu yaparken iki kıtanın arasında tatlıhayallere dalarak, Üsküdar’dan karşı kıyıya el sallayacaksınız. Anadolu yollarına düşerken Ankara’nın taşına bakacak, Tuz Gölü’nde uçsuz bucaksızlık duygusunu yaşayacak, yol boyu buralardan kuşların uçup kervanların geçtiğine şahit olacak ve birden kendinizi Kapadokya denilen perili bir gezegenin ortasında bulacaksınız.
- Yazarlar
-
- Önsöz
-
Bu kitabı, yıllarını otobüslerde, uçaklarda, otellerde, genellikle evlerinden uzaklarda bir yerlerde geçirmiş olan “rehberler” yazdı. İsimsiz, ünvansız, rütbesiz, sayesinde çok güzel bir tur geçirilse bile bir ay sonra unutulacaklarından belki de cisimsiz rehberler… Aslında hiç abartmaksızın, rehber değil midir özünde bir peygamber, bir devler başkanı, bir komutan, bir genel müdür, bir başhekim ya da bir teknik direktör!? Nedense bu makamlar önünde saygıyla eğilir insanlar, kim olduklarına pek bakmaksızın çoğu zaman. Oysa rehber yani bildiğimiz turist rehberi bu saygıyı hakedebilmek için büyük bir çaba göstermek durumundadır daima. Ne de olsa, tatildeki insan daha bir başı bozuktur, içi kıpır kıpırdır, kulakları da tatile çıkmıştır, ruhu yaramazlık peşindedir ve bütün sene çalışmış olmanın en güzel mükafatı olduğundan tatil, hiçbir tahakküme tahammülü yoktur. Zaten rehberlik dediğin de nedir ki, herkesin yapabileceği, işsiz güçsüz takımının, biraz yabancı dille ve de uyduruk bilgilerle kıvırabileceği, meslek olduğu kesinlikle şüpheli hobi türü bir faaliyet… Anneannemin dediği gibi, “oh ne güzel, hep gezip duruyosunuz valla!”. Koca yıl iş hayatının acılarını çekmiş ve de emeklerinin karşılığı olarak bu tatili haketmiş olan turist bu rehberi mi dinleyecektir şimdi? Dolayısıyla gerçekten zordur rehberin işi, her konuda bilgisinin tam olması zorunludur, cevabını bilemeyeceği soru olmamalıdır, bir problem çözme makinesi gibi her derde deva olmasını bilmelidir, bunları yaparken de insan psikolojisinden çok iyi anlamalıdır, bazen çok bilmek de iyi değildir çünkü… Yazının başında sıraladığım makamdakiler, peşindekilere ün, şan, güç ve para vaad ederlerken, rehber grubunu herşeyden önce mutlu etmek zorundadır ne olursa olsun çünkü rehberi takip edenler üstüne üstlük bir de para ödemişlerdir mutlu olabilmek için. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi hayatın tatil bölümü de çok kısadır. Az zamanda çok şey ister genellikle tatilciler, sihirbaz olmasını talep ederler bazen rehberlerinden. Anlayacağınız değeri pek bilinmese de çok zor bir meslektir rehberlik, insanlarla uğraşmak hem de sadece ve sadece mutluluğa endeksli insanlarla…
Bu kitapta, İstanbul ve Kapadokya’yı senelerdir büyük bir özveri ve sevgiyle turistlerine gezdiren yüzlerce rehberden 16’sını, kendi tarz ve bakış açılarıyla, bu iki bölgedeki önemli yerleri sizlere anlatırlarken bulacaksınız. Hepsi de birbirinden değerli, bilgi ve insanlıklarıyla kendilerini kanıtlamış, mesleklerinin erbabı olan bu rehberleri yazarlık yönleriyle tanıyacaksınız. Kitabı sadece okumaktan ziyade, biraz da dinlemeniz daha büyük bir zevk almanızı sağlayacaktır. Yazıdan yazıya anlatımlar anlatanın karakteriyle ilintili olarak değişkenlik gösterebilir, ama hepsi de, rehberlik mesleğinin en önemli unsurlarından biri olan konuşmacılık (ya da hatiplik diyelim) özelliklerini yazıya dökerken kendinizi sanki gezmedeymiş gibi hissetmenizi istediler. İşte bu nedenledir ki, İstanbul’la Kapadokya arasında hoş bir köprü kuran bu kitabı okurken dinlemeyi de ihmal etmemek lazım…
- İçindekiler
-
Önsöz – Ahmet Faik Özbilge
İstanbul’un Kısa Tarihi – Ahmet Faik Özbilge
Topkapı Sarayı ve Haremi – Ozan Tuncer
Ayasofya Müzesi– Murat Yankı
Yerebatan Sarayı – Uğur Aşgel
Sultanahmet Camii– Hale Ateş Aşgel
Hipodrom’daki Alman Çeşmesi – Turgay Tuna
Çemberlitaş – Ahmet Faik Özbilge
Çarşılar Hanlar – Saadet Özen
Süleymaniye – Halit Bozabalı
Haliç’in Kadim Semtleri: Fener Balat – Ahmet Faik Özbilge
Kariye Müzesi Mozaikleri – Oktay Ulus
Surlar – Can Biricik
Pierre Loti’nin İzinde – Ahmet Faik Özbilge
Babam ve Köprüler – Ahmet Faik Özbilge
Pera – Saadet Özen
Galata Kulesi’nden Bakarken – Ahmet Faik Özbilge
Boğaziçi – Burhan Dursun
Üsküdar’ı Gezerseniz – Egemen Demircioğlu
İstanbul Mutfağından – Ahmet Faik Özbilge
Ankara – Emel Şıklaroğlu
Anadolu Medeniyetleri Müzesi: Çatalhöyük – Egemen Demircioğlu
Tuz Gölü – Ahmet Faik Özbilge
Kervansaraylar – Rüya Akkar
Kapadokya’ya Genel Bakış – Gökalp Öztürk
Peribacaları Diyarında Treeking – Turgay Tuna
Göreme Açıkhava Müzesi – Murat Yankı
Yeraltı Şehirleri – Ahmet Faik Özbilge
Kapadokya’da Şarapçılık – Murat Yankı
Zelve’de Kaybolan Rehber – Ahmet Faik Özbilge
Soğanlı’nın Bebekleri – Turgay Tuna
Ihlara Vadisi – Timur Ulutin
Kuzu Geceleri – Halit Bozabalı
Kapadokya Mutfağı – Murat Yankı
Kapadokya Semalarında Balon Keyfi – Turgay Tuna
Kaynaklar